'Hüzün aşkın ta kendisiydi' Sen mavi nedir bilir misin?
'Bazen gidemediğin yerdir senin kentin.' Şiirimizi kaybettik.Şiir yaşamaktı oysa. Artık bir sümbül kokusunda 'aşkın kentine' varabilirdi. Deniz kavuşmayı beklerdi çünkü deniz 'kavuşulandı' Üsküdar meydanını arkanızda bırakıp fıstık ağacına doğru 'yolu yüklendiğinizde' 'İstanbul ve Yitik Zamanlar' Muhtaçtı duygular sonbahar yapraklarında sürgün eden sevgilere bir yudum su gibi... 'Gidenlerin' aceleyle bıraktığı ya da belki bir hiçliğin kıyısında unutulmuş üzeri yosun tutmuş toprak saksıya takıldı gözleri.
Bir hanımelinin gizli rayihasında beklerdi zaman, gençlikti insanı çağıran eski aşkların şiirinde umut dolu rüyalara uyanmak için yeniden. 'Çiçekler Yalnızlıklarda Açar!' İnce bir çizgidir hakikat taze bir hayattır bu an'ulaşılamayan güzelliğe ağlar insan' 'Güz Diriliştir!'
Sonra akşam gelir apansızın.Günün karanlık yüzüne istemsiz bir gölge düşürür. Belki de aydınlığa hasret bir damla gözyaşı.Tarlaların kavruk sıcaklığından geçmiş çobanlar bekler sürüleri. Her gün dönümünde inerler dağlardan.Çantalarında çoban çiçekleri.Kutsal kitabın ilk sözcükleri.Göğe yükselen bilge , ozan sesleri.Üzerinde yaşadığım dünyaya yabancılaşıyorum. Mevsimler giyiyor elbiselerini zamanı geldiğince.
'Ve Her Güz Yeni Bir Diriliş.'