Yeni Türk Devleti'nin üzerine inşa edildiği Osmanlı Devleti'nin XVI.yüzyıldan XX.yüzyıl başlarına kadar süren dört yüzyıllık zaman içinde yaşanan iç ve dış olaylarının incelenmesi, Türk İnkılâbı'nın daha iyi anlaşılabilmesi açısından önem taşır. Buna karşılık, bugünü değerlendirebilmek açısından, Türkiye Cumhuriyeti'nin hangi koşullar altında ve nasıl kurulduğunun doğru algılanması da önem arzeder.
Tarih, bir hafıza bilgisidir, ulusların çöküşü hafıza kaybına uğradıklarında başlar. Tarihimizi iyi öğrenememek, bundan yüksünmek, geçmişiyle barışık olmamak, aşağılık kompleksleri içinde yüzmek, her türlü inkarcılığı onaylamak veya taviz ve kabullenmelere boyun eğmek, aciz ve biliçsizce, tarihimizi hoyratça bir kenara savurmak, içinden dünya tarihinde benzersiz nitelikte bir ulusal kahraman çıkarmayı başarmış bir ulusun gerçekçi bir tavrı olmamak lazım gelir. Binlerce yıllık tarihimizde, çağdaş anlamda ilk ve tek ulusal kahramana sahip olduk. O ulusal kahraman ki bir topluma ulus olmak, bağımsız olmak, yetkin, onurlu, çağdaş bireyler olmak ne demektir öğretti. Çağdaş uluslar, tarihlerinin her dönemine ait kahramanlarına sahip çıkarlar. Türk ulusu, tarihte, tarihini, bir başka deyimle kendini yok saymanın eşiğinden çok defa dönmüştür. Son dönüş, Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde gerçekleşmiştir. Henüz, yüz yılı dahi tamamlayamayan bu dönüş sonrasında gelinen noktada her yönden yıpratılmış, rüzgarın akışına kendini kaptırmış, bilincini kaybetmeye yüz tutmuş bir toplum, ulusal kahramanımız, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve bu yolda yürüyen her kesimden insanlarımızın asla istemeyeceği bir tablodur.