Kamil Aydoğan, hayatından izler ve kesitler de taşıyan, aynı zamanda bir dönem tanıklığı ve tarihsel sorgulamayı da içeren Kısık Vadisi'nden sonra yeni bir romanla, Atlık Dağı Türküsü'yle okuyucusunu selamlıyor ve yine çocukluğun derin vadisine dönerek yeni öykülerin kapılarını aralıyor.
Yaşadıklarının ağır yüküyle yaralı, yorgun ve yenik düşmüş bir bürokrat olan Halil Yakup'un, yıkılmışlığını ve yenilmişliğini yeni bir umuda dönüştürmek üzere, çocukluğunun geçtiği toprağa doğru yola çıkışının, yol boyunca, çocukluğundan başlayarak hayatla yüzleşmesinin, hesaplaşmasının ve bu hesaplaşmadan bir umut yeşerterek yeniden yola koyuluşunun, hayatı yeniden kurma ve anlamlandırma çabasının öyküsü.
Anadolu'nun yoksul bir dağ köyünden kalkarak büyük düşlerle hayata tutunmaya çalışan bir çocuğun büyük şehirlerin bürokrasi koridorlarında yaşadığı yaralanma ve düş kırıklıkları. Sistemin ve yönetenlerin kıyıcılığı; ikiyüzlülükler, sahtelikler, kırılan kalpler, ezilen ruhlar, tarumar olan hayatlar, savruluşlar.
Bir ağıt olarak da okunabilir Atlık Dağı Türküsü: Erken kaybedilen annenin ömür boyu doldurulamayan boşluğuna, sarp dağlara, uçurumlara, yokluğa, yoksulluğa, gönlüne söz geçiremeyenlere, kalp ağrısı hiç dinmeyenlere yakılmış bir ağıt.
Hayatın masallara ve şiire sığmayan yanı.
Hep gurbette olmak ve sıla özlemi.
Bir imhadan bir inşa çıkarma düşü.
Gerçeklikle kurgunun, hayalle hakikatin iç içe geçtiği bir yüzleşme ve ödeşme çabası.
Bugün yolcuyuz.
-Ali Karaçalı