Son on yıla kadar başarıları, ortak evrensel kültüre ve uygarlığa katkıları ve en çözümsüz problemleri bile müzakere ederek çözmesiyle bir referans çerçevesi olarak gördüğümüz Avrupa, bugün kendisiyle yüzleşme ve tarihi ve sosyolojik yapısıyla hesaplaşma sürecine girmiştir.
Suriye'de yaşanan ve farklı uluslararası aktörleri içine çekmesiyle adeta üçüncü dünya savaşı niteliği taşıyan çatışmalar, bu çatışmaların yol açtığı Avrupa'ya yönelik göçmen akını ve gene bu güvenlik boşluğundan hayat bulan küresel terör olgusu Avrupa'nın son yüzyıldaki en büyük imtihanıdır.
Modernleşme ideolojisinden hareketle çokkültürlülük, kültürel çoğulculuk ve hukukun üstünlüğü prensipleri üzerine varlığını ontolojik anlamda meşrulaştırmaya çalışan Avrupa, bugün farklı kültürlerle bu farklılıkları koruyarak yan yana ve iç içe yaşama pratiğine ne ölçüde hazırdır? Bu can yakıcı soruya müspet cevap verilememesinin nedeni, Avrupa'nın bizatihi kendi yaşadığı tarihsel tecrübenin içinde saklıdır.
Avrupa: Miras, Meydan Okuma, Vaat kitabı, bir Avrupalı entelektüelin, makro teori ve mega söylemlerin hakim olduğu sosyo-politik bir atmosfer içerisinde kaybolan insan unsurunu arama istikametinde yol alan, yeniden bir keşif macerası olarak da okunabilir.