Avrupa'ya 1960'larda başlayan göç dalgası şimdilerde bambaşka bir mahiyettedir. İlk başlarda bile 'göçmen' yerine 'yabancılar' ifadesi kullanılırken, 2000'li yıllara gelindiğinde daha çok "Hollandalı Müslüman" algısı dolaşıma girmiş durumdadır. Söz konusu grup içinde kendini seküler ve dine mesafeli olarak tanımlayanlar bile, Avrupalının gözünde, müslüman olarak görünmektedir. Zira kültür, dinin yerini çoktan kaplamış durumdadır.
Avrupalı Müslüman ibaresi esasında yeni bir atmosferde Müslüman kimliğini göstermektedir. Bu bağlamda oluşturulan Nilufer Göle'nin Gündelik Yaşamda Avrupalı Müslümanlar çalışması, bahis konusu topluluğu sadece dışardan okumayı denemiştir. Avrupa genelinde din olgusunu tasvir eden Göle, cemaatleri birer sivil toplum yapılanması olarak okurken, bağlam konusunda belirsiz bir zeminde ilerlemektedir. Cemaatlerin kapitalizmle irtibatını, kendi tipik modernite eleştirisinde olduğu gibi atlamaktadır. Dinin gizemli ve anlaşılmaya direnç gösteren doğasına yaslanarak, dindarları bir araya getiren salt 'geleneksel ve kültürel ethosa' kilitlenmektedir. Dahası başlangıçta dini bir hareket olarak çıkmakla birlikte ya da öyle görünürlük kazanan bazı grup/grupları sivil toplum örgütü olarak değerlendirmek de pek mümkün görünmüyor.