Cenâb-ı Hakk, akıl ve irâde vererek bütün varlıklar içerisinde en mükemmel ve en şerei olarak yaratığı insanın rızkını da yaratmış ve taksimatını yapmıştır. Bununla birlikte farklı kabiliyetlerde ve istidatta yarattığı insana, rızkını arayıp bulması için güç, kuvvet ve imkânlar verdiği gibi farklı şekillerde çalışma ve farklı işler yapabilme kabiliyeti de vermiştir. Böylece birçok şeye ihtiyacı bulunan insanın, bu ihtiyaçlarını temin edebilmeleri ve insanlar arasındaki sosyal dayanışmanın sağlanabilmesi, karşılıklı muarefe ve mübadelenin olabilmesi, medenî olarak yaratılışının gereğinin gerçekleştirilmesi ve farklı üretimlerin yapılabilmesi için de çalışmayı farz kılmıştır. Yine Cenâb-ı Hakk, çalışmanın dünyevî zevk ve lezzetini de mükâfaten çalışmanın içerisine koymuş ve aynı zamanda meşru dairede çalışmayı da ibadet kabul etmiştir. Bununla birlikte insanların rızıklarını kazanabilmeleri için birçok rızık kapıları ve vesileleri yaratmış, ancak birçok hikmetine binaen rızkının nerede ve ne kadar olduğunu açıkça bildirmemiştir. Fakat insana düşünme, çalışma ve gayret etme, dolayısıyla da rahmetinin kapısını çalma imkânı ve fırsatı bahşederek, helâl dairesini de harama girmeye lüzum kalmayacak derecede çok geniş tutmuştur.Helâlinden kazanmak, helâlinden yiyip içmek, helâlinden giyinmek ve helâl olandan infâk etmek, aynı zamanda Rasûlüllah'ın hem bilfiil uygulaması hem de biz ümmetine emridir. Gerçek mânâda Allah'a kul ve Rasûlüllah'a ümmet olabilmenin yolu, bu emirlere ittiba etmekten geçer.Bu eserde âyetlerden ve hadîslerden hareketle, Müslüman olmanın gereği olarak helâlinden kazanmanın ve helâlinden infâk etmenin ilkleri ele alınmaya çalışılmıştır.