Osmanlı toplumu, tüm imparatorluklar gibi, farklı sınıf ve zümreleriyle, din ve mezhepleriyle, dil ve lehçeleriyle karmaşık bir toplumdu. Fakat yönetici zümre onu âlim ve vakanüvislerinin aynasında daima türdeş görme ve gösterme çabası içindeydi. İster olumlu ister olumsuz olsunlar, aykırılıklara pek yer yoktu.
Osmanlı toplumunda sansüre uğrayanlar sadece yerli ya da yabancı gayrimüslimler değildi. Mehmed Said Paşa gibi devlet hayatında çok önemli mevkiler işgal etmiş ve ülkeye matbaanın girmesinde başrolü oynamış kimi şahsiyetler bile Osmanlı konformizmine ters düştükleri anda gölgede kalmaya mahkûm edildiler. Bazı Osmanlılar ise esir pazarında bir büyükelçiye satılıp Paris salonlarının ilgi odağı haline gelen Çerkez kızı Ayşe gibi, Osmanlılar için ölmüş sayılsalar bile istemeden ve anlamadan, geldikleri ülkeye ışık tuttular.
Osmanlı Sarayı'nda beş sultana hizmet etmiş Lord Byron'un hekimi Dr. Julius Millingen ve "İngiliz düşmanı" oğlu Frederic Millingen; ismi ünlü, hayatı meçhul hekim Marko Paşa; Paris'te çıkardığı "Meşrutiyet" gazetesiyle İttihatçılara karşı haşin bir kavga veren eski büyükelçi Mehmed Şerif Paşa; "karşı-casus" Jön-Türk Yusuf Fehmi, bu kitapta öykülerini okuyacağınız bazı "aykırı" şahsiyetler...
Bir toplumu layıkıyla anlayabilmek için ona ara sıra böyle "aykırı"ların gözlükleriyle de bakmak gerekmez mi?