Büyük, pek büyük bir yemek salonuna giriyorum. Önce etrafıma bakınıyorum. Masanın üzeri, beyaz, bembeyaz emek üzerine, kırmızı ve kara, kapkara zulüm kakmalarla bezenmiş. Masanın etrafı ise, kimilerinin "Sevgili büyüklerimiz", kimilerinin "Sayın efendilerimiz", kimilerinin "Filanca işadamımız" dedikler, seçkin ve seçilmiş namussuzlar oturmakta!. Ellerindeki çatal ve bıçaklarla, yemek servisini bekliyorla. Bunların karşısında süklüm - püklüm durmayı bir sanat olarak algılayan garsonlar ise, papyonu andıran tasmalarıyla masaya yaklaşarak çeşitli dillerdeki aynı ifadeyi tekrarlayarak, masadaki efendilerine soruyorlar,
- Sayın efendimiz, ne yersiniz?
Masadaki namussuzlar için, ne güzel bir sorudur bu! Ağızları bir anda sulanmış ve salyaları akmaya başlamıştır. Ne yediklerinin ve ne yiyeceklerinin bilincinde oldukları için, hiç düşünmeden ve hiç düşünmeye gerek duyamadan herbir ağızdan cevap verirler;
- Önce vatan!.
- Önce vatan!.
- Sonra vatandaş!.