Tarih, bilineninden bilinmeyeni daha çok olan bir bilimsel disiplindir. Uzun insanlık tarihinin karanlık olan, henüz aydınlanamayan birçok olayı olduğu gibi, birçok devleti ve milleti de vardır. Bu gayet doğal bir olgudur. Fakat bilhassa üstü örtülen, bilindiği halde bilinmeyen ve olmadığı gibi gösterilen, tahrif edilen, yok sayılan, tarihçinin insafına terk edilen olaylar, devletler, milletler ve şahsiyetler de vardır. Uzun bir geçmişi olan Türk Tarihi, genel olarak tahrifata uğrayan, yanlış aktarılan, bilindiği halde bilinmeyen tarihlerin başında yer almaktadır.
Elinizde tuttuğunuz kitap, bilmediğimiz değil, bildirilmeyen, açıkça yazılmayan, yazılsa bile " Fars - İranlı " gibi gösterilen, tarihimizin en büyük devlet adamlarından, kahramanlarından, Büyük Afşar Devleti'nin kurucusu Nadir Şah'ı, yaptıklarını, yapamadıklarını belgelere dayanarak anlatan bilimsel bir çalışmanın ürünüdür.
Batılı birçok tarihçinin " deha", " büyük devlet adamı", " Doğu'nun Son Kahramanı " gibi ünvanlar vererek tanıttıkları Nadir Şah, onların kalemlerinde bir İran hükümdarı gibi verilir. Hâlbuki Nadir şah Türk'tü ve Türkçe' den başka bir dil de bilmez ve konuşmazdı. Osmanlı sarayına yazdığı mektupları o Türkçe yazarken Osmanlı ona Farsça mektuplar gönderiyordu. Kurduğu devletinin adı da " Büyük Avşar Devleti " idi. Avşarlar, bir Oğuz boyu olduklarına göre, bu devlet Oğuz'un Avşar boyu tarafından kurulmuş bir devlet olduğunu adı ile gösterse dahi, onu Fars devleti saymaya cehdedenler olması sizce şaşırtıcı değil mi?
Nadir Şah, bir devlet başkanı, bir kahraman olduğu kadar, bugün kullanılan anlamıyla, aynı zamanda bir toplum mühendisiydi. Bugün bile, İslam Dünyası'nın en büyük kanayan yarası olan ve dolayısıyla Türkiye'nin de en büyük sıkıntısı olan " Sünni - Alevi " sorununu çözme yolunda attığı adımları öğrendiğiniz zaman gerçekten şaşıracaksınız. Gerçekleştirdiği " Mugan Kurultayı" birlik ve beraberlik, bir anlamı ile Turan devleti için yol gösterici kararların alındığı bir kurultay olduğundan dolayı, araştırılması ve incelenmesi, milletimizin geleceği açısından büyük önem arz etmektedir.
Bilmediğimiz, daha doğrusu bize bildirilmeyen büyük bir Türk oğlunun hayatını ve başarılarını merak ediyorsanız, bu kitabı okumak zorunda kalacaksınız. Okursanız, bir şey yitirmezsiniz, aksine çok şeyler kazanabilirsiniz.
Üzerinde uzun yıllar çalışarak - İstanbul, Bakü, Tahran ve Moskova " arşivlerinden yararlanan ve ortaya görkemli bir eser koyan sayın Cihangir Hüseyin Afşar beye, belki yorgunluğunu alır diye, şahsım ve milletim adına teşekkürü bir borç biliyorum. Elinize sağlık, kaleminize sağlık!...