Bademlerin bazıları çiçeklerini çoktan dökmüş ve çağlaya durmuştu ki yenecek duruma gelmişti. Oysa bizim yaşadığımız şehirde daha çiçekti ağaçlar gelin gibi süslüydüler. Satıcı çocuktan aldığımız çağlalar tıpkı onun gözleri kadar pırıl pırıl ve canlı duruyorlardı. Bu çağlalar koparılmamış olsaydı yaz aylarında sertleşip bademlere dönüşeceklerdi. Ayten'in gözlerinin içi gibi olacaktı.
Akşamın geceye doğru ilerlediği saatlerde artık geri dönmenin olanaksızlığını da düşünerek kendimize kalacak bir otel bulduk. Odanın ışıklarını söndürdük ve perdelerin ardından sızan sokak lambalarının loş ışığıyla yatağımıza uzandık. Bu gece uyku haram sayılırdı bize. Birbirimizi dinlemek durumundaydık. Zaten bir gece önce, herkes kendi evinde bir gün sonra buluşacak olmanın da heyecanıyla olacak ki uyuyamamıştı. Bu gece de uyumasak ne olurdu sanki...