"...fesat ahlaktır ki vatanın çok fazla tehlikede olduğu böyle bir günde tümenlerimizi, cemiyetlerimizi, gazetelerimizi ve hatta halkımızı en ziyade birbiriyle uğraştırıyor, birbirine hayat ve mevcudiyetini mahvetmek istercesine hazin ve müthiş bir mücadeleye. daldırıyor... Biz hâlâ ibret almıyoruz. Hepimiz için olması gereken ortak gaye selamet ve vatanı unutuyoruz... İtalya Savaşı'nın ne şekilde sona ereceği henüz meçhuldür. Bulgaristan adeta bizi tehdide cüret ediyor. Rusya, ordusuyla Kafkasya'da, donanmasıyla Karadeniz'de her türlü duruma karşı hazır duruyor. Avusturya, Arnavutluk'taki karışıklık ve ihtilâlin sonucunu bekliyor. Karadağ, Malisörleri tahrikte devam ediyor. Sırbistan çıkacak bir fırsatı kaçırmamak için heyecanlanıyor ve hızlı bir şekilde hazırlanıyor. Yunanistan, Girit'ten başka Cezayir-i Bahr-i Sefid'e ve hatta Kıbrıs'a göz dikiyor, binlerce seneden beri Arnavut olan Yanya vilayetimizi benimsemeye yelteniyor. Diğer devletler de topraklarımız hakkında türlü türlü emeller peşinde koşuyorlar. Dışarıya karşı vatanın uğradığı bu bin türlü tehlikeye karşı biz ne yapıyoruz? Biz birbirimizle uğraşıyor, birbirimizin gözünü oymaya çalışıyoruz. Kıskançlık, fesat, arabozuculuk, ihtiras ve çekememezlik âleminde yaşıyoruz. Ortada kuru bir "vatan" sözü dönüyor; fakat vatanın her birimize yüklediği kutsal görevlere karşı kayıtsız ve yabancı kalıyoruz ki bu kutsal görevin en önemlisi vatanın selameti uğrunda bütün millet arasında tesis etmesi gereken gerçek bir kardeşliktir. Kardeşlikten amaç birliği doğar. Bir millette özellikle dış işlerde fikir birliği olmazsa o millet, bütün kuvvetinden istifade edemez; aksine dışarıya karşı birlikte kullanılması gereken muhtelif kuvvetlerde fikir birliğinin olmaması nedeniyle birbirine karşı kötü kullanılması yüzünden birbirini iptal eder, hükümsüz bırakılır..." sözleri o zamanki Osmanlı milletinin ve Osmanlı ordusunun elim durumunu yeterli derecede tasvir eder.