Blues yaşamın ne olduğuna dair bir resim çizer, ne olması ve nasıl olması gerektiğini değil. Olası en iyi şartlarda dahi üzüntüyü ve sevinci bir arada yaşatabilir ve bundan rahatsızlık duymaz.
Amerika'da insan yerine koyulmayan üstelik yaptıkları müziğe de şeytanın müziği denilen ve kölelikten başka değer biçilmeyen insanların hikâyesini anlatır blues. Bir halkın var olma mücadelesinin, haklarını yedirmeme gayretinin anlatımı nasıl olmalı derseniz blues gibi olmalıdır diyebiliriz. Zaman zaman köleliğin getirdiği teslimiyetle ilerleyen, bazen de özgürlük yürüyüşlerindeki coşkuyla devam eden...
İşte blues müziğin tarihine bir nazar edeceğiniz bu eserde de yazarın anlatımıyla Jim Crow Yasalarına karşı kolkola girerek mücadele ederken onların yaşadığı trajediye şahit olacaksınız. Blues müziğin tarihçesini oluşturan bu eser, aynı zamanda blues severlerin bir başucu kitabı olacak.
Müzik, dinlenir. Müziği sadece dans, eğlence ya da hoş vakit geçirme aracı olarak görmek doğru değil. Müziği gerçekten dinlemeniz gerekir.
1 Aralık 1955 Perşembe günü Amerika'nın Alabama eyaletinin Montgomery kentinde 42 yaşındaki Rosa Parks iş çıkışı otobüse bindi ve otobüsteki oturma hakkının olduğu değişken statülü koltuklardan birine oturdu. Montgomery'de belediye otobüslerinde ilk dört sıra koltuklar beyazlara aitti. Siyahlara en arka koltuklar ayrılmıştı. Rosa Parks oturduğu koltuktan otobüs şoförünün uyarısına rağmen kalkmadı ve yerini başka birine vermesi gerektiğine inanmadığını söyledi. Bunun üzerine şoför polis çağırdı, Rosa Parks tutuklandı. 5 Aralık 1955 tarihinde çıktığı mahkemede kamu düzenini bozduğu gerekçesiyle 14 dolar para cezasına çarptırıldı.