Bu roman, Remzi ile Rum kızı Simela'nın imkânsız aşkı etrafında, 1916 baharında Trabzon'un işgaliyle; silahlı Rum ve Ermeni çetelerine karşı direnen, savaşın erken büyüttüğü değirmenci Remzi ve bir avuç yurtsever milisin sürdürdükleri millî mücadelenin hikâyesidir. Seferberlikte babası ve kardeşini Kafkas cephesinde yitiren genç Remzi, arkadaşlarıyla ailesini ve köyünü korumaya, bir arada tutmaya çalışır. Rusların ve isyancı çetelerin baskıları sonucunda bu bir avuç kahraman dağ yoluyla oradan ayrılıp batıya doğru göç eder. Ne var ki Harşit çayı geçit vermediği için geriye dönerler. Bu sırada Rusya'da 1917 ihtilali olur. Ruslar geri çekilir. Rus ordusunun bıraktığı firariler ve teçhizatla güçlenen, İngiliz'in donattığı gayrimüslim çeteler köyleri talan etmeye başlar. Simela, gönül verdiği Remzi'nin Rum çetecileri öldürmesini hoş karşılamaz. Dillere destan aşkları ölü sessizliğine bürünür. Müslüman milisler gayrimüslimlere karşı harekete geçince bu sefer Remzi, Simela'nın ailesini kendi evlerinde saklar. Sonunda mübadele antlaşması yapılır ve Rumların Yunanistan'a zorunlu göçü başlar. Puslu bir mayıs sabahı Trabzon limanından demir alan Gülcemal Vapuru, dağları yüklenmiş giderken Remzi'nin yüreğini de birlikte götürür.