Bu ülkede sanki hep güneşli yaz sabahlarına uyandım…
İtalya deyince, hep güzel günler, sevinçler, coşkular geliyor aklıma.
Bu ülkede sanki hiç kötü günüm olmadı.
Cenova'da kederden, ayrılıktan öleyazan ben değildim.
Gece yarısı otobüslerinde kenti, kentleri bir uçtan bir uca kat eden de.
Ne arıyordum peki? Kimin, neyin peşindeydim?
İtalya'da Carlo Levi ve Cesare Pavese'nin peşine takıldığım da oldu, mutsuz yazarı bir otel odasında hayatına son vermeden önce yalnızken hayal ettiğim Piemonte günleri, geceleri de. Floransa'nın renkleri ve biçimleriyle sarmaş dolaştım, Roma'da eski taşlar ve suyun uyumuyla huşu içinde. Venedik'te yüzümde maske, şehvetli kalabalığın arasında yalnızdım.
İtalya deyince Napoli'nin gürültülü sokaklarıyla diz boyu yoksulluğu da geliyor aklıma.
Ve Santa Lucia'da yaşadıklarım.
Yaşadıklarımız.
Aşkın, tutkunun, şehvetin coğrafyası; tarihin, sanatın, estetiğin beşiği bir ülkeye, İtalya'ya götürüyor bizi Nedim Gürsel. Bazen yeni romanını yazmak bazen kendi içinde bir yolculuğa çıkmak için tekrar tekrar gittiği, "Italia mia"sını kendi serüveniyle harmanlayarak anlatıyor.