Cümleler sarıyor her bir yanımı, kelimelere sığmıyor tufanım. Hayal pencerelerin de arıyorum çocukluğumdaki o masumluğu. Hızlı adımlarla uzaklaşıyorum kendimden ve kimsesizliğimden. Umuda dört kolla sarılıyorum.
Hayal kurmanın o sadeliğinde bulamıyorum insanları. Öyle bağlanmışlar ki hayatın işleyişine… Mutluluk, huzur, sevgi ve maneviyat çok mu uzaktı bizlere? Yükümüz ağır, emeğimiz çok. Bunca emek çaba ile ördüğün duvarlar öyle bir an geliyor ki yıkılıyor başından aşağıya. Halbuki sen daha gölgesinde oturacaktın, yamacına ağaç ekip salıncak kuracaktın. Bilemiyoruz yarın ne olacağımızı? Gün gelecek yüreğimizi ferahlatan dilimize gem vuracak. Hayallerimizi elimizden alacak. Bize sadece gidenin ardından zamanı dondurup seyretmesi kalacak.
Gitmek mi acıtıyor en çok insanın canını yoksa kalmak mı? Bana sormayın... Ben gitmeyi hiç beceremedim. Gidemedim sevdiklerimin yüreğinden. Onlar gitti ben seyrettim. Onlar güldü ben gözü yaşlı tebessüm ettim. Onlar yaşadı ben dağlara evim dedim, mutlulukları tükenmesin diye mücadele ettim. Ben bozkırın yetiştirdiği gözü yaşlı garibim. Yeşil dağların hayalini kurarken bozkırın kuraklığına sahibim...