19. yüzyılda Kafkas-Rus Savaşları ve bölgedeki diğer siyasal gelişmeler sonucu Abhaz nüfusun yüzde 60'ından fazlası Abhazya'dan sürgün edildi. Abhazlar'ın sürülmesiyle boşalan topraklar, başta Gürcüler olmak üzere, Rus, Ermeni, Rum, Bulgar, Alman, Eston v.b. göçmenlerin akınına uğradı. Boş kalan arazileri ele geçirmek Gürcü önderlerin ulusal hedefi haline geldi."Çarlık Rusyası'nın sadık tebaası" sıfatıyla elde ettikleri imtiyazları kullanarak sistematik bir şekilde Abhazya topraklarına akmaya ve bölgedeki demografik yapıyı lehlerine çevirmeye başladılar.
Gürcü kolonizasyonu, Sovyetler Birliği döneminde de hız kesmeyerek aynı şekilde devam etti.
Abhazlar'ın nüfusuna, diline, kültürüne, etnik yapısına ve ülkenin bağımsızlığına karşı uygulamaya konulan bu sistemli etnik temizlik, asimilasyon ve Gürcüleştirme politikaları, Abhaz aydınların önderlik ettiği güçlü bir muhalefet doğurdu. 1947, 1952-1953, 1954, 1957 ve 1967'de Sovyetler Birliği üst yönetimlerine gönderilen protesto mektupları ve yapılan kitlesel gösteriler, mitingler ve halk toplantıları ile Tiflis şovenizmine dur denilmeye çalışıldı. Ama Gürcüler, Rus yönetimleri nezdindeki tükenmeyen kredilerini kullanarak kolonizasyon politikalarını kesintisiz devam ettirdi. Öyle ki, sürgünden hemen sonra 1886 yılında dahi Abhazya nüfusunun % 86'sını Abhazlar, % 6'sını Gürcüler oluştururken; Sovyetlerin dağılmasının hemen öncesi 1989 yılında Abhazlar'ın oranı % 18'e inmiş, Gürcülerin oranı ise % 46'lara çıkmıştı.
Sovyetler Birliği dağılırken, yönetimi elinde bulunduran Gürcü şovenistler, kendisi de bir Gürcü olan Stalin'in "birlik devleti" statüsünden,"özerk cumhuriyet" statüsüne tenzil ederek Gürcistan'a bağladığı Abhazya'ya da sahiplenmeye kalktılar. Ülkenin gerçek sahiplerinin ısrarla yaptığı görüşme ve masa başına oturup anlaşma çağrılarına ise 1992 yılında ordularını Abhazya'ya sürerek kan ve ateşle cevap verdiler. Niyetleri, işgal bölgesi komutanı Karkaraşvili'nin ifadesinde somutlaştı: "100 bin Gürcüyü feda ederek, toplamları 97 bin olan Abhaz nüfusu, Abhazya coğrafyasından tamamen silmek."
Bu kitap, 1988 yılı itibarıyla tırmanışa geçen Abhaz Gürcü gerginliğinin nasıl çatışmaya dönüştüğünü, işgalle birlikte var veya yok olma mücadelesi içine giren Abhaz halkının hangi şartlarda savaşa başlamak zorunda kaldığını, işgalciler karşısında nasıl topyekün bir varlık mücadelesi verildiğini, kiralık askerler olarak gösterilmeye çalışılan kardeş halklar ile diğer halklara mensup gönüllülerin hangi duygularla Abhazlar'a yardıma geldiklerini ve 13 ay sürecek savaşın diğer tüm ayrıntılarını gözler önüne sermekte; kasıtlı olarak ters yüz edilmeye çalışılan yakın tarihi, gerçeklerin ışığıyla aydınlatmaktadır.