Her yalnız insanın, sağlam bir hikâye dinlemeye ihtiyacı vardır…
Ankara'da hasta babasıyla yaşayan Tuna, Kabak'a tatile gittiğinde gizemli Zeynep'le tanışır. Zeynep ilişkilerinin sınırlarını çizer: Dışarıdaki yaşantılarını Kabak Koyu'na taşımayacak, hiçbir koşulda yakınlaşmayacak, önceki hayatlarına döndüklerinde de "gerçekten kötü bir şey" olmadıkça birbirlerini aramayacaklardır. Ancak Ankara'ya döndüğünde aldığı gerçekten kötü haber üzerine, Tuna Zeynep'i arar. Telefonu bir başkası açar ve Zeynep'in tam dokuz gündür kayıp olduğunu söyler. Tuna, editörlüğünü yapması gereken bir roman dosyasıyla Zeynep'i bulmak için yola çıkar. Ve Zeynep'in ardında bıraktığı büyük boşluğu doldurmaya aday tuhaf tesadüfler birbirini takip eder. Aşk, arayış ve insanın kendi hikâyesini yazması hakkında bir ilk roman…
Sanki tüm İstanbul'da bir anda elektrikler kesilmiş, şehrin yıldızları sönmüştü. Dışarıda tek bir sokak lambası yanmasa da Tuna, apartmanın tam karşısındaki duvarı nasılsa seçebiliyordu. Duvarın yüzeyi yosun tutmuştu. Tüm heybetiyle ve girintisi çıkıntısıyla duvardan çok kocaman bir dağa benziyordu. "Çatırtılar geliyor" dedi Tuna dudaklarını belirli belirsiz hareket ettirerek. "Sen de duyuyor musun?" "Evet" dedi kız. "Duvardan geliyor. Boşluk oluşacak." "Boşluk?" "Doğru, boşluk. Bu gece o boşluğun oluşmasını durdurmamız gerek. Boşluk biz istesek de istemesek de oluşacak. Kaçarı yok. Ama erteleyebiliriz, boşluğun bu gece oluşmasını engelleyebiliriz. Bunun için de halletmemiz gereken şeyler var."