Akdeniz, denizden öte, Braudel'in de tavsif ettiği gibi etrafını çevreleyen karalarla bütünleşmiş bir coğrafyadır. Akdeniz'in doğusu da bu bütünlüğün önemli bir parçasıdır. Medeniyetin başlangıcından beri siyasî, askerî, iktisadî, içtimaî vb. birçok sahadaki hareketliliğin de merkezi olmuştur. Bunlara ek olarak bölgenin jeolojik özellikleri, enerji kaynakları açısından zenginliği, jeopolitik önemi Doğu Akdeniz'i kendi sınırlarının dışına taşıyan, dolayısıyla bölgesel olmaktan çıkarıp evrensel bir öneme ulaştırmıştır.
Doğu Akdeniz'in de diğer denizler gibi birleştirici bir özelliği vardır. Türkiye, Mısır, Suriye, Lübnan, Kıbrıs, Yunanistan, İsrail, Libya ve daha birçok memlekette gelişen farklı kültürler arasındaki siyasî, askerî, iktisadî alışverişler bölgenin birleştirici özelliğinin somut göstergeleri arasında yer alır. Hatta zaman zaman yaşanan savaşlar bile birleştirmeye katkı sağlamıştır. İslam fetihlerinin, Haçlı seferlerinin mücadele boyutundan ziyade sonraki etkileri bu konuya güzel bir örnektir. Bölgenin kadim tarihine bakıldığında burada bu türden yapılan mücadelelerin daha birçok örneği görülebilir. Tarih, Perslerin, Büyük İskender İmparatorluğu'nun, Roma'nın, Bizans'ın, İslam Devleti'nin, Osmanlı Devleti'nin bu coğrafyada gelişen ticarî güzergahlara sahip olmak için kıyasıya bir mücadeleye giriştiğine şahitlik etmektedir. Emperyal güç olmayı hedefleyen bu büyük devletler Doğu Akdeniz'in zenginliklerine sahip olarak daha uzun bir ömür yaşamışlardır.