Akşam olup da şarkın füsunkâr semasında yıldızlar parlamaya başlarken, Adriyatik sahillerinden Türkistan çöllerine kadar uzanan geniş sahada, şehirlerin, kasabaların, köylerin –birçok evlerinin– muzlim sakafları (karanlık damları) altında titrek ellerle yanan mumların karşısında diz çöken, secdeye kapanan ve: "Allah… Allah…" diye inleyen bir zümre vardır… Asırlardan beri en kavi bir iman ile Hacı Bektaşi Veli'nin, Ocak ve Çirağına merbut (bağlı) olan bu zümre, Bektaşilerdir.
Bektaşilik nedir? İşte, asırlardan beri çözülemeyen bir kördüğüm… Hal olunamayan bir muamma…
Başta, Jorj Yakop, Hovar, Edvar Bravn, Masinyö, Hold Çher gibi dünyanın büyük âlimleri olduğu halde –Şark ve Garp'ta– birçok mütecessis (meraklı) el, bu tarikat zümresinin üzerine gerilen kalın perdeyi kaldırmaya ve onun derinliğinde saklanan esrarı anlamaya çalışmışlarsa da bu perde, saliklerinden başkasına açılmamış ve tecessüsle (merakla) işe başlayanlardan pek çokları da bu büyük sır içinde kaynayıp kaybolmuşlardır. Biz bu felsefeyi, Bektaşiliğin ihtiva ettiği ruh ve maksatta buluyoruz. Bunun içindir ki, bu esrar perdesini yavaş yavaş kaldırırken, bîtaraflığa tam manasıyla sadık kalacağımızı vaat ediyoruz.
Ne Bektaşileri tezyif (küçümsemek) ve ne de Bektaşiliği teşvik, aklımızdan bile geçmiyor.
Bir fotoğraf adesesi (merceği) ne ise, bu yazılar da odur.