Aylardan ağustos, güneş tepede. Ekşimiş ter kokusu buram buram, kokuşmuş elbiseleri son deminde. Cennetin çocukları, cehennem müdavimlerinin dilinde olur olmaz çirkin küfürlerde ezim ezim. Merhametin eksikliğinde doğan ucubenin adı zulüm. Görüntüler akıl karıştırıcı. Kelimeler anlam kargaşasında yeni sorular peşinde. "İlkellik kimde?" en büyük soru! Bir dilim ekmeğe uzanan küçük kirli eller, sivri dillerle "Ay bıktık sizden! Yeter" küfrüyle itelenirken, algı operasyonuyla, cımbızlık küçük kelimelerin sırtında, aklı sıra modern çağın gezegeninde en üst koltuklara oturan entelcikler neyin peşinde? Ötekileştirme de neyin nesi? Kim kime göre öteki? Şikayetçiler hep tarafken birilerine, bilmiyorlar mı ki taraflar zaten birbirine öteki? Kavramların kargaşasında birbirini kovalayanlar hangi oyunun, nasıl bir düzenin peşinde? Ağustos güneşi yakalanmış, deniz pırıl pırıl, martılar beyaz gölgeleriyle mavilerin içinde, ama bu manzara kimin için?
Mavi battaniyenin önce ayıcık desenleri kayboluyor gözlerimin önünden. Sonra da tüm mavisi… Beyaz karlar birikiyor kirpiklerimin üstüne. Çığ gibi büyüdükçe büyüyor. Göz kapaklarım yorgun, çaresiz, kapandı kapanacak. Dizlerimin üstüne yığılıp kalıyorum. İşte o anda başlıyor zamanla savaşım. Seni beynimde eskitmemek için yelkovanı da akrebi de kırıp atıyorum.