"Benim cânım! Varlık Allah'ındır, sen ise halkın sanırsın. Nihayet Hakk'ın varlığı halk suretinde göründü. Halk da sandı ki halkın varlığı Hakk'tır. Hakk ortaya çıkmak istedi ancak bu âlemde kendine uygun ortaya çıkacak varlık bulamadı. Hakk Teâlâ gayret edip kendi varlığını, halka geçici olarak ödünç verip meydana çıkardı. Ödüncü yine sahibine veren, borçtan kurtulur. Bu ödüncü kendine mal eden ise azaba yakalanır. Aliyyülâlâ ululuktan nispettir, yüksek manasındadır, mutlak Allah'a mahsustur. Halk arasında derecesi yaşıtlarından yüksek olana alî derler. Bu anlam yaratılanlara yayılmıştır. Eşyanın bütününün her birinde, diğerlerinde olmayan bir mükemmellik vardır, o mükemmellik ile diğerlerinden derece olarak ayrılır. Mesela insan-ı kâmil sahip olduğu manevi özelliklerden ötürü tüm insanlardan üstündür. Ama bir sinek de uçar ama insan-ı kâmil uçamaz, bu yönden de sinek üstündür. Bir karıncada insan-ı kâmilde olmayan üstün bir özellik bulunabilir. Bu ululuk, üstünlük bütün eşya için geçerlidir. Hiçbir şey yoktur ki bu ululuktan onda bir hisse olmasın yani her şeyin kendine özgü bir üstünlüğü, ayırt edici bir yanı vardır. O şey, o mükemmellik ile diğerlerinden üstündür. O şeyin varlığa gelmesine sebep de o üstünlüğüdür ve Hakk'ın bilinmesi de o mükemmellik ve o sıfatladır. Şimdi ârif olan her şeyde o mükemmelliği arayıp bulduğundandır ki hiçbir şeye hakaret nazarıyla bakmaz. Peygamberlerin sultanı Efendimiz, sahabe hazretleriyle yürürlerken kokuşmuş bir köpek leşi gördüklerinde kimse kokusuna tahammül edemeyip burunlarını tutarak geçtiklerinde "Ne güzel dişleri varmış." deyip çürüdüğüne, yok olduğuna bakmayın mükemmel ve güzel tarafına bakın, demeyi işaret ettiler. Şimdi her şeyin mükemmelliğine, iyi yanına bakmak derecesine ulaşan kimse kemale ulaşmış olur."