"Dizlerimin feri, gözlerimin nuru hatunum, narçiçeğikızımız Ayperi büyümüş." "Ferace giydirelim, rüştüne erdi." Benginaz Hatun, kaç zamandır bugünlerin telaşındaydı, kocasının duymayan tarafında söylendi: "Hey benim ağam, kızımız büyümesine büyüdü de biz büyüyemedik. Hani kızın ipek feracesi? Ulu kervan yollarının üstüne konduk diye pek yiğitleniyordun, ne oldu? Hani nerede kaldı senin ipek kervanları? İpek kervanı da ne ki, kaç yarınlar dün oldu, dirliğimize yolunu şaşırmış bir bezirgân uğramadı. Bu gidişle, ipek ferace şöyle dursun, kızın çeyizine el kadar ipek mendil koyamayız. Sahipsiz yurdun gönüllü muhafızı avanak Türkmen, bu akılla sen daha çok ipek kervanı beklersin…"
Mustan Bey, kadının zihninden geçenleri gözlerinden okudu: "Sen hep mor renklisini istiyordun ya, ak çadırdaki balyayı aç, feraceler yazma bohçanın içinde, beğendiğini giyinsin kızımız, biri de senin."
"Ne zaman geldi Mustan, dünkü misafirler mi getirdi?" "Ben hatunumu üzer miyim, kuşların kanadında getirttim."