"…Şiddete dair en ufak bir kırıntı onu yaşamdan soğutur, tutunacak bir sevgi öğesi arar şiddetin içinde bile. Çünkü bilir ki o bir damla sevgiyi bulamazsa, ölecek. Umudu ölecek önce. 'Umudun ölümü, beyin fişinin çekilmesi gibidir' der hep Özgür. 'Umudun ölürse, her gün kendini fiziksel ölüme hazırlarsın, bahaneler yaratırsın. Zira sevginin, merhametin veya umudun yokluğundaki karanlıkla yüzleşemez insan. Katiline sen katilsin diyemez…'
O da hiçbir zaman yüzleşemedi potansiyel katil adayıyla. Bu yüzden sevgiler yarattı kendine, kötünün içindeki cılız iyiyi daha palazlanmış ve görünür kılmak adına. En sonunda baktı ki başkaları değildi onun varlığının sebebi. Kendisi, varlığının bizzat sebebiydi. O kötünün içinde fellik fellik aradığı iyiyle vakit kaybetmeyecek; iyiliği kendisi yaparak, dünyadaki iyiliği çoğaltarak hem huzura ulaşacak hem de varlık misyonunu tamamlayacaktı. Merhamet onun lügatindeki sihirli kelimeydi. Sevgi ise merhametin yoldaşı… Edineceği mesleği, yaşayacağı hayatı hep bunun ışığında belirleyecek, bunun için kullanacaktı, bir nevi hayatını vakfedeceği şeydi bu. O yüreğindeki iyilik ağacını daha geniş kitleler için budarken, akış, bir koğuş mahkûma akıl verirken buldurmuştu kendini."
Özgür henüz üniversite öğrencisiyken üstüne kalan bir cinayetle gençliğini hapishanede geçirmek zorunda kalmıştır. Senelerine mal olan bu iftirayı aklamak Özgür için hayatı boyunca benimsediği erdemli olmanın şekil değiştirmiş halidir. Her ne pahasına olursa olsun suçsuzluğunu hem adalet hem kendisi için kanıtlamayı kafasına koymuştur. Var oluşunu sorgulamanın sancısını ve gelgitlerini içinde hisseden Özgür için hayatın ona sunduklarıyla elindekilerin yetersizliği, kararlılığıyla çelişecek ve onu zorlu bir yola sokacaktır.