Yeryüzünde, hiç ümidi olmadığı için karanlıkta fark edilmeden geçen bir çocuğun aşkı gibi bir şey yoktur: Onun aşkı öyle uysaldır, öyle hizmetkârca bir aşktır ki, olgun bir kadının coşkulu ama şuursuzca talepkar sevgisinin hiçbir zaman olamayacağı kadar tutkulu ve sabırlıdır.
Ancak yalnız çocuklar bir tutkuyu sadece kendilerine saklayabilirler; diğerleri yanlarındakine duygularını anlatır, arkadaşlarının samimiyetinde onları eskitirler, aşk hakkında çok şey işitmiş ve okumuşlardır ve bunun umumi bir kader olduğunu bilirler. Onunla bir oyuncak gibi oynar, ilk defa sigara içen oğlan çocukları gibi onunla gösteriş yaparlar.
Halbuki benim içimi dökebileceğim kimse yoktu, kimse bana ne bir şey öğretmiş, ne de bir uyarıda bulunmuştu.Stefan Zweig burada belki de insanların neden ileri yaşlarında gençliklerindeki gibi âşık olamadıklarının izahını yapıyor.Oysa bu hikâyede küçük kız yaş aldıkça hayran olduğu komşusuna daha olgun ama yine çok kuvvetli hislerle bağlanıyor.