"Yaşından umulmayacak şeyler bilen Dilaver, hem başını uzattı hem de gözlerini yumdu. Sahba, oğlanın yanaklarından öpmek isterken ağzı dudaklar üzerine kayıverdi. Fakat dudak dudağa iken oğlan gözlerini açınca ve onunla göz göze gelince Sahba Kalfa öylesine korktu ki Dilaver'i bıraktı ve hemen yerine dönerek sanki hiçbir şey olmamış gibi altın tepsinin içinden bir küçük inci aldı ve oğlana göstererek, 'İnci !..' dedi; sersemlemiş olan Dilaver heyecanla soluyordu, fakat çabuk toplandı, o da hiçbir şey olmamış gibi, 'Sensin güzellerin genci !...' dedi ve hemen gitti, Sahba'nın dizi dibine oturdu."
"Kapıdan girince kendinden geçen ve ancak iki üç adım attıktan sonra Hanımsultan'ı gören Tayyarzade, şehri civeleklik şanından hemen koştu, ihtiyar yosmanın dizleri üstündeki incili şalın yere sarkmış eteğini öptü ve kadının önünde el kavuşturup durdu. Hanımsultan evvela Tayyarzade'yi külah kenarından sarkmış bir tutam civan perçeminden mavi çiçekli çoraplar içindeki büyük büyük şahbaz ayaklarına kadar şöyle bir seyretti."
Reşad Ekrem Koçu 1905'te İstanbul'da doğdu. Darülfünun Tarih Bölümü'nü bitirdi. Çeşitli liselerde tarih öğretmenliği yaptı. Bugün hala tam bir dökümü yapılamamış yüzlerce makale ve pek çok kitap yazdı. 1975'te İstanbul'da öldü. Koçu, yer yer bir meddah tavrıyla anlattığı Osmanlı tarihini, kalabalık bir okur kitlesine açan ve sevdiren bir "popüler tarihçi" oldu. Eserlerinde anlattığı dönemlerin gündelik yaşamı ve insan ilişkileri konusunda zengin ayrıntılar vererek adeta tarihi resimler yaptı. En büyük, fakat maalesef tamamlanamamış eseri İstanbul Ansiklopedisi olan Reşad Ekrem Koçu, tarihçi Cemal Kafadar'ın deyimiyle "İstanbul tarihçiliğinin yüz akıdır."