Benim yakama geçiyordun, yakamı ilk defa bırakıyordu yalnızlık.
İkimiz de bir önceki asrın insanı olmakla, son insanlar olmakla bu aşka layık görüldük. Birbirimizle ödüllendirildik, çağcıl oyuncaklardan uzak durduğumuz için. Sosyal medya denen çöplükte elimizi ayağımızı kirletmeyişimize hiç girmiyorum bile... Son insanlar. Konuşmak için yan yana gelen. Bir kâğıt alıp vererek bilgiyi paylaşan, toprak ve taş üzerinde, kendi ayakları üstünde buluşan.
Bir ırmak kıyısındaydın ilk gördüğümde seni. Bir ırmak kıyısına yakışıyordu duruşun. Karşıdaydın, benim ırmağımın kıyısında, tam karşımda. Suyun üstünde yürüyen İsa gibi geçtin benim yakama, ayakların ıslanmadan. Yere basmadan hiç ayakların. Bir semahta gibiydin, çark hareketini zihnim tamamlıyordu, büyük bir devran vardı yürüyüşünde, kanın damardaki deveranını andırıyordu. Sen yürüyordun, kan yürüyordu yeryüzünün kuruyan damarlarına, kalbimin aort damarına. Benim yakama geçiyordun, yakamı ilk defa bırakıyordu yalnızlık. Düşüyordu yakamdan bin bir şüphe. Sıyırıyordum yakamı ölümcül endişelerden.