Yılların üst üste istiflediği dağarcığımda birikmiş ve yer etmiş, bir demet fıkrayı kitap haline getirip okuyucularla paylaşmak arzusundaydım. Be-ni bu kitabı yazmaya teşvik eden temel nedenlerden biri, çevremizde hızlı bir değişim süreci içinde olan göçebe, yarı-göçebe ve yerleşik aşiret toplumları ile köy-kent toplumlarının yaşam tarzlarıyla ilgili sözlü kültürde anlatılan, nakledilen fıkraları yazıya dökmek suretiyle kaybını, unutulup gitmesini önlemekti. Esasen bu arzumu yerine getirmedeki temel güdü son yıllarda bölgede yaşanan çatışmalar, ağırlaşan yaşam koşulları, göçebe aşiretleri, köy ya da kente yerleşme sürecini hızlandırarak gündelik hayata ve rutine ilişkin değerlerin gittikçe unutulup yok olmasıdır. Bugün yaşadığımız dünyada, toplumsal değişim ve evrim sürecinde göçebelik formasyonuna dayalı ilişkiler kalmadı. Bu formasyona ait ilişkilerin kültürü, mizahı ve edebiyatı da neredeyse unutulmaya yüz tutmuş durumdadır. Bu nedenle toplamsal hafızanın en sağlam tanığı olan yazı, bu kültürün buharlaşıp gitmesini önleyen kalıcı hafızadır.
Mizahın yazılı geçmişi antik dönemde Dionysos şölenleriyle başlayıp Aristophanes'in ko-medyalarıyla Ortaçağın saray soytarılarına, bizde yerleşik olan dalkavukluğa kadar olan aralıkta çeşitli tiplerini ve tarzlarını saymak mümkün. Bütün bunlara ek olarak Kürtlerin, köylülerin uzun, soğuk ve sıkıcı kış gecelerini eğlenerek, hoş, keyifli bir biçimde geçirdikleri Kürtçe "şevberk" denilen bir mizah türünün yanı sıra, bir tür mizah-i komedi olan Köse ya da Köse Geldi'yi de sayabiliriz.
Mizah, insanın trajik çığlığıyla kahkaha arasındaki dünyasının özetidir.