"Artık bu hayatta tek başınasın."
"Bu hayatta tek başınasın."
"Hayatta tek başınasın. "
"Tek başınasın."
Soluğumu kesen bir çığlıkla açtım gözlerimi zifiri karanlığa. Yüzümü nemlendiren boncuk boncuk terlere esir düşmüşüm. Yanımda görmeyi umduğum hiçbir yüze rastlayamadım, omzuma dokunmasını beklediğim o ellerin izini arıyorum. Kaybolduğumu zannetmiştim, oysa ne çok tanıdık geliyordu bu oda bana, Ne çok tanıdıktı bu yalnızlığın kokusu... Bir kâbus olmasını dilemiştim her şeyin. Şimdi bu yataktan kalkacaktım ve içeride bir kalabalığın ortasına bırakacaktım kendimi. Gürültü çok sessiz olduğundan duymuyordum belki de hiçbir şeyi.
Uzanan parmaklarım, sevdiklerimin tenine her değdiğinde çukurlaşmak- ta olan yaralar açıyor. Kalktım ve yürüdüm korkmadan karanlığa. Etrafta saçılmış eşyalar, inceden sızan bir duman sallanmakta olan beşiğim ve kırık oyuncağım vardı. Umduğumu bulamadığımda yenildiğimi anladım.
Kapının eşiğinde birkaç günümü karşılayabilecek kadar eşyanın olduğu bir bavul duruyordu sadece. O an canım çok yanıyordu. Boş yere cani yanmaz insanın. Ya bir eksikliği vardır geleceğe ait ya da bir fazlalık geçmişten yansıyan.
Ben bu hikâyenin geri kalanında eksiktim.
Ben bu hikâyenin geri kalanındaki tüm sızılarımı, bir günlüğün satırlarına gömmek için geldim yeniden karşınıza. Ben kaybettiğim gücümü gülüşlerinizden toplamak için burdayım. Bu hikâyenin sonunda kaybettiğin kendimi kazanabilmek umuduyla...