Bu yolda bir Osmanlı subayı için İstanbul, Edirne ya da Arabistan çölleri fark etmemeli, vazife neredeyse el'an orada bulunmalıdır, öyle değil mi? Cenâb-ı Allah, Peygamber Efendimiz'e hizmeti nasib etti bize. Hicaz'a, Mekke'ye, Medine'ye giden yola, çölün yüzüne demirden, çelikten bir hat çizeceğiz. Ümmet-i Muhammed zahmetsizce su gibi akacak mukaddes beldelere. Devletin eli kolayca erişecek topraklarının her bir parçasına, uzak köşeler payitahta yaklaşacak. Bundan ulvî bir vazife olur mu? İnsan bunun için sevinmez, kalbi titremez mi? Bir Kızıl Bulut'un anlatıcısı, aile köklerine yolculuk yaparken yirminci yüzyıl başındaki Üsküdar'ın, gündelik yaşam ve kültürel gelenekleriyle panoramasını sunuyor evvela. Mutlu bir izdivaçla şenlenen hayat, yeni evli Osmanlı subayı Remzi Bey'in Hicaz Demiryolu inşasında göreve atanmasıyla akamete uğrarken, hikâye; demiryolunun ve imparatorluğun kaderiyle birleşiyor. Mektuplarla, günlüklerle, vesikalarla sürülen iz, kutsal topraklara çıkıyor. Hayriye Yerliyurt, imparatorluk ve cumhuriyet, kurmaca ve hakikat, İstanbul ve Medine arasında Hicaz Demiryolu üzerinden bir yolculuğa çıkarıyor okurlarını bu ilk romanında.