Bir Ölü: "Biliyor musun amca, aslında herkes idam mahkûmu. Kimi kendisi tepiyor sandalyeye, kimininkine ise başkası. Seninkine ben teptim. Önemli olan sandalyenin devrilecek olması değil mi? Yani karar vericiler. Seni bu sefil dünyadan kurtardım. Sanırım bana bir teşekkür borçlusun."
Bir Deli: "Evet, bu adam bir yazar olmalıydı. Ama hayır, bu adam yazar olamayacak kadar sakin ve de saf. Bunca şeye rağmen tepkisiz kalmak yazarlık için bir şey değil. Deli işte, düpedüz deli."
Bir Aşk: "Çok kitap okudum, çok film izledim ama bizimkisi gibi berbat bir hikâye daha görüp okumadım."
Elinizdeki roman; 17 Ağustos depreminin birbirinden kopardığı iki kardeşin yıllar sonra Ankara'da karşılaşmasının büyülü, karmaşık, yaralayıcı hikâyesi…
Gerçek bir edebiyatseverseniz; postmodern romanlarla realizmin izleri arasında gidip gelen sıra dışı bir kurguya, edebi türleri dans ettiren çarpıcı bir anlatıma ve Yeşilçam filmlerinde sıkça rastlanan basit ve aynı zamanda da kült bir başkaldırıdan yola çıkıp, cesaretli bir şekilde işlendiği konusuna kapınızı açarak yeni bir romancının doğuşuna şahitlik edebilirsiniz.
Hiçbir ölüm tek başına yaşanmaz… Herkesin biraz parmağı vardır. Herkes biraz katildir.