Ya her birimiz aklımızın ufkunda yürüyeceğiz, ya da ruhlarımızla şafağın aydınlığına yürüyeceğiz. Ya gerçekliğin içinde gerçekten yaşayacağız, ya da hakikatte var olacağız. Var olmak mı, yaşamak mı?
İnsanlar tercihleriyle yaşar. Ya tercihlerimizde özgür değilsek! Olduğumuz yerler, yaptıklarımız ya da yapmadıklarımız, hepsi bizim seçimlerimiz miydi? Onca yanlış şeyi nasıl yaptık peki? Bilerek ya da bilmeyerek. Aklımız neredeydi o zamanlar? Peki, etrafımızda olanlar da ne? Neler oluyor böyle?
Garip şeyler oluyor. Herkes bir tuhaf, her yerde bir tuhaflık var sanki. Olması gereken yerinde yok, olmayan ise oluvermiş. Aklım almıyor, nasıl olur bu? Her şey beni mi buldu? Niye bu öfke, ne yaptım ki ben? Ya ben anlatamıyorum, ya da sen anlamıyorsun. Artık sen kendi işine bak, ben de kendi işime. Birbirimizi sevmek zorunda değiliz ama saygı duymak zorundayız. Şöyle güzel bir tokat atasım var neyse elbet bir gün elime düşer, ben de bunu onun yanına bırakmam. Çok zor geçti bu yıl. Güzel bir dinlenmeliyim. Tatil iyi gelecektir bana. Yok, bu da yaramadı bana, en iyisi yardım alayım. Bu aralar sinirlerim çok bozuk, her şey üstüme geliyor sanki. Dengesiz hareketler, kendilerini bir şey sanmalar, enerjim tükeniyor sanki. Bunlara ayıracak zamanım yok aslında ama yine de aklımdan çıkaramıyorum.
Anlıyorum seni, bir tuhaflık var diyorsun. Başlayalım o halde…