Erken kalktım. Heyecanlıyım.
Dört yaz çadır kurup dostlarımla yaz tatili geçirdiğim bir yere, Arsuz'a, kardeşim ile birlikte gidiyorum. Otomobili kulla-nan o ve bana bu yöredeki inanılmaz değişikleri yol boyu anlatı-yor, öfkelenerek gösteriyor ve bunun nedenini açıklıyor.
30 km'lik yenilenmiş ve genişletilmiş olan asfalt yol boyunca, denize burnunu sokmaya çalışan yazlık siteler tespih taneleri gibi dizilmiş. Site denilen bu yazlık villalar, konutlar 90'lı yılların sonunda tüm kıyılara yayılmış; benim de Turgutreis Akyarlar yöresinde bir yazlığım var; ancak bana hiçbir yer Arsuz tadı vermiyor ve veremez.
Bunun nedeni, belki de burada, nehrin kenarında kamp yapmak için kurduğumuz çadırlarımızda o anki biraz sefilce sayılabilecek olan yaşamımıza ters dostluğumuz, sohbetimiz ve zaman zaman yaşadığımız serüvenimizdir.
Elimde 1992 yılında yazmış olduğum ve benim İsveç Yazarlar Birliği'ne üye yapıldığım romanımın manusu var. Aşkım Deniz adını verdiğim bu küçük hacimli romanımı sonra bir kez daha yazıp yayınlamıştım; Arsuz'da kalacağım 3 gün boyunca Romanımdaki duyguları yeniden duyumsamaya, anlamaya ve anlamlandırmaya çalışacağım. Aynı zamanda bu manusu yeniden gözden geçireceğim, eklemeler, düzeltmeler yapacağım ve yayınlamaya çalışacağım.
En başta Madam Bovary yazarı Flaubert'in çok ünlü bir itirafını yazmalıyım; çünkü onun sözü roman ile gerçek, ya da roman ile yazarı arasındaki ilişkiye değişmeyen genel geçerli bir