Kün kâinatla başladı hikâyemiz, varlık tecellisinde tekâmül etmek için. Var edilen âlemde havsalanın almakta zorlanacağı baskı altında, tonlar çeken zerreler içindeydik. Benliğimizi bulmak için patlamamız, dağılmamız, bölünmemiz boşluğa anlam katmamız gerekliydi. Gerekliydi çünkü Var edenin imtihanla sorumlu varlıklar âleminde topraktan var edilenlerin sırası gelmişti. İlkin ana parçadan hesaplanamaz hızla kopup uzaklaşan sımsıcak bir kütle halinde "dur" denilinceye kadar hızımızla savrulmaktaydık. Zamanın sahibinin yüzeyini soğuttuğu kütleyi yeşerten dengenin içindeydik. Bildiğimiz ve bilmediğimiz elementler halinde her birinin bir parçası her birinden bir parça idik… Her birimizin yıllar, yıllar, yıllar sonra başladı hikâyemiz. Atamızın cennetteki hikâyesinin ne kadar sürdüğünü bilmesek de bizim hikâyemiz cennette yazılamazdı. Var olabilmemiz için atamızın aile olması gerekliydi. Yeryüzünün her karışından bir parçamız vardı. Kaderimiz ait olduğumuz toprağa dönmekti. Atamız Âdem gibi can verildikten sonra kendi kaderimizi tayin etme kudreti bahşedildi, aramızdan bazıları "şu dağlarda kar olsa idim" dese de çoğumuz ne olduğumuzu ne olmamız gerektiğini bile sorgulamaktan aciz olduk. Pek azımız yaşadığımız asrın idrakinde idik Âdem ve Havva'nın açtığı yoldan yürüyerek bu günlere geldik. "ve zaman döne döne gelmişti" bizim de varlık sancımıza Ve yeryüzünün üstünde gezebilme şerefi, sorumluluğu ile birlikte verilmişti…