"Davut tek başınaydı, kendinin bile masumiyetine, sıcaklığına, ellerinin sıradan bir akşamüzerine dokunurken gösterdiği ilginin gerçekliğine veya bir kadına değdiği anda onda bulunan kendinde içkin sonsuzluğu kendi sonuna eklemeyi düşünmesindeki inceliğe ya da paslı bir demir parçası gördüğü zaman beliren hayat ve ölüm hakkındaki buyurgan bilgeliğine; böyle acınası, garip ve saçmasapan bir dünyada tek başına olmanın onu acılardan yalıtabileceğine inanmasındaki ahmaklığa bile isteye inanıyor, güveniyor, aldanıyor ve yanılıyordu.
Bütün bunların onu mutluluktan, sevinçten, çocukça duygulardan uzaklaştırdığını da görebiliyordu. Davut onmazcasına, utanmazcasına, yıkılıp dağılırcasına ve yine ayağa kalkarcasına, dökülürcesine ve hep dökülüp boşalırcasına tek başınaydı. İçinden bir Davut daha çıkarıp onu beğenmeyerek ona bağırıp küfredecek, sinirlenip bardağı yüzüne fırlatacak kadar tek başınaydı."
Başkalarının yanında ya da karşısında yemek yemekten nefret eden Davut'un; sabah sokakta gördüğü bir tavukla başlayan ve evden güç bela çıkabildiği günün sonunda odasında karşılaştığı beklenmedik durumun hikayesi. Caz ve bisiklet yarışlarıyla örülü günlerin birbirine eklenerek ilerleyişinde Davutların geçişi.