İslam alemi tarihinin en zor dönemlerinden geçiyor. Yaklaşık iki yüz yıldan beri ümmetin bünyesine musallat olan hastalıklardan henüz kurtulabilmiş değiliz. Evet her şeyin bir zevali olduğu gibi içine düştüğümüz bu amansız hastalığın da bir tedavisi ve zevali olacaktır elbette. Ancak hastalıktan kurtulmanın gereği olan doğru teşhis ile onu takip edecek olan hekimane bir tedavinin olması şarttır. Aksi halde hastalığın ölümle sonuçlanması kaçınılmaz olur.
Müslümanları geri bırakan, cehalet ve dağınıklığa sevk eden sebepler harici değil, dahilidir. Düşmanı dışarıda, uzaklarda aramak tamamen yanılgıdır. Toplumlar, bedenlerine inen darbelerle değil, kalplerine ve ruhlarına inan darbelerle yıkılırlar. O halde kendimize bakmak, nerelerde hata yaptığımızı tespit edip vakit geçirmeden onları düzeltmeye çalışmak gerekir.
İslam ümmetini bu perişan hale koyan en büyük sebebin cehalet olduğunda hemen herkes müttefiktir. İslam'ın doğru anlaşılması ve yaşanması konusundaki cehaletimiz, bizi perişan eden ana sebeptir.
Cehalet sadece bilgisizlik değildir. Cehaletin yok olması için okumak, anlamak ve yasamak zaruridir. Bizi yok eden taklitçilik ve taassup marazlarının da cehaletin bir veledi olduğunu anlamamız gerekir.Cehaletin doğurduğu en tehlikeli ve ölümcül hastalık ise tefrikadır.
Dağınıklık, ihtilaflar ve bunun kurumsallaşmış sekli olan mezhepçilik ve ırkçılık ümmetin belini bükmüştür. Bu tehlikenin başımıza neler getirdiğini belki onlarca kez gördük ve yaşadık.
Bugün hala bu fitnenin yaktığı ateşte yanmaya devam ediyoruz. Bu küçük çalışmamızda ümmetin hali hazırdaki hal-i pürmelalini ve bundan kurtulmanın nasıl olacağı konusunu ele aldık.
Yaşadığımız bu uzun gecenin şafağının yakın olacağını umuyoruz. Bu umudumuzun yakın bir gelecekte gerçekleşmesini Allah'tan diliyoruz.