Tarihten günümüze devletler –ve politik felsefe– daima bir ideal yurttaş tasavvuru peşinde koşmuştur. İster geleneksel olsun isterse modern, tüm iktidarlar makbul nesiller yetiştirme iddia ve projeleriyle geleceğin müstakbel yurttaşlarını kurgulamışlardır. Özellikle modern devletin doğuşuyla bu ideal yurttaş, yasalardan çok eğitimin eseri olarak düşünülmüştür.
Eğitimi bir araç olarak gören toplumsal mühendislik projeleri sadece otoriter ve totaliter ideolojilerin değil her türden politik tasavvurun iktidar olur olmaz sıkı sıkıya sarıldıkları birer araç olurken, politikada hamaset ve rekabet –hatta çoğu kere düşmanlık– bu projeleri keskinleştirmiştir.
Oysa politik rekabet düşmanlık anlamına gelmemelidir çünkü demokrasinin kendisi, birlikte yaşama ihtiyaç ve kaçınılmazlığının kurumsallaşması ve içselleştirilmesinden başka bir şey değil. Demokrasiyi, "hedeflenen bir erek" ya da "iyi niyet gösterisi" klişelerinin çok ötesinde ele almak, birlikte yaşamanın bir zorunluluk olarak kabul edildiğinin ifadesi olarak bellemek kaçınılmazdır.
Birlikte yaşamayı öğrenmek, politik dostluğu inşa edebilecek yegane proje olarak sahiplenilmelidir. Bu öğrenme sürecinde, ideal bir yurttaş ve bununla bağlantılı toplumsal mühendislik projelerinin yetersizliğinin, çaresizliğinin ve gereksizliğinin sergilenmesi ve kabulü politik dostluk için samimi ve sahici bir başlangıç noktası olacaktır.
Eğitimin temel hedefi her türden ayrımcılığı dışlayan yeni bir toplumsal bağ için demokratik bir çoğulluk içinde bir arada yaşamayı öğretmek olmalıdır.