Şimdi dönüp geriye baktığımda sorduğum birçok soruda acemilikler görüyorum. Eksikliklere gülümsüyorum. Sormadığım ne kadar çok soru var. "Keşke" diye başlayan ve sormayı şimdi akıl ettiğim sorulara içlenmelerle devam eden cümleler kuruyorum sık sık. Acemiliklerim devam ediyor ve onları seviyorum. Bir yandan da aslında hiçbir röportajın gerçekten tamamlanmasının mümkün olmadığını düşünüyorum. Bu kitaptaki röportajların bitmemiş röportajlar olduğuna inanıyorum. Belki muhataplarım da "keşke" ile başlayan ve "şunu da söyleseydim" yahut "şunu şöyle söylemeliydim" şeklinde devam eden cümleler kuruyorlardır. Bu yüzden bu kitabın adı Bitmeyen Röportajlar oldu.
Röportajları tekrar okurken, zamanın bize nasıl bir oyun oynadığını daha iyi gördüğümü düşünüyorum. Sahneler ilk günkü canlılığıyla beliriyor gözümün önünde. Sesler tekrarlanıp duruyor kulaklarımda. Hatta içimde bir yerlerde. Sonra kokular… Evlerin, kitapların, içilen çayların kokusu… İnsanoğlunun koku hafızası da var. Bir gün bütün bunların ebediyen yok olacağına inanmak o kadar zor ki…