İstanbul Boğazı… İçinden deniz geçen şehrin gerdanı… Orada mazinin diriltici saflığı, gökyüzü kadar parlak değil mi? Burada hayat bulmuş öyküler, uyku değil hâlâ görülen bir rüya. Bu yüzden ara ara zamanın perdesini sıyırıp; karşımıza çıkandejavular, hakikat denizinde seyahat etmemizi sağlayansessiz gemi'ler aslında.
Belleğimizin ardiyelerinde asılı duran levhalar, kalbi ılıyan hemen herkesi aydınlığa; ama en çok da hüznümüzün mayasına yönlendiriyor.
Ol sebepten kurmaca ile gerçeğin tahterevallisinde bir aşağı bir yukarı seyreden ruhumuz, hatıraları sayıklıyor. Bu terennümleri, hiç şüphe etmeden; ahiret rivayetleri sayıyoruz.
"Çünkü kentin izini sürmeye yeltenmek, kendi ruhunu tamamlaya yönelik bir yürüyüştür." diyen yazar, şehrin mazisiyle yaşadığı saatleri birleştiriyor,ikinci zaman'ın kapısını aralıyor.
Samet Altıntaş,Boğaz'ın Dört Muhafız'ı; Aziz Mahmud Hüdâyî, Beşiktaşlı Yahya Efendi, Yûşâ Aleyhisselam ve Telli Baba üzerinden bir İstanbul fotoğrafı çekiyor.