Gittikçe kötüleşen, çürümeye meyyal bir dünyada temiz bir vicdan olarak kalabilmenin yollarını arıyor Ercan Ata. Çağın gidişatına inat, insani özü gün yüzüne çıkarmayı deniyor. Yıllardır okuyup yazmanın verdiği kültürel birikimi, şiir ve hikâyelerden sonra bu kez de denemede yansıtıyor. Sadece yazım aşaması yaklaşık iki yıllık emeğin ürünü olan bu metinlerde o, bir aydın sorumluluğu ve duyarlılığıyla "Huzur, dostluk, gurbet, yalnızlık, yaşam, ölüm" gibi kavramların etrafında serazat koşturuyor düşünce atını. Çocukluktan ilk gençliğe, yaşlılıktan ölüme kadar insanın yaşam duraklarında soluklanmasını da sağlıyor sonra. Sıradan insanın, günlük hayatına ayna tutuyor. Onun ümitlerini, sevdalarını, kayıplarını, mutluğunu, hüznünü işliyor ilmek ilmek. Edebiyat, sanat ve hayatın olduğu arka fonda birçok sanatçının eserlerine göndermelerde bulunarak düşüncelerini görünür kılıyor.
İnsana soruyor: "Yaşamak oldukça ağır gelir bize. Yalılarımız, lüks sitelerde korunaklı ve garantili evlerimiz, sevgililerimiz, pahalı arabalarımız yoktur. Varsın bunlar olmasın ne çıkar? Yaşamak nesnelerden daha derin ve güzel bir edim değil midir? Kendimizden uzaklaşmaya çalışırken içimizde oluşan hayat adlı boşluğu ne kadar doldurabiliriz ki?.."
Bireyin iç dünyasından hareketle yaşamak denilen toplamı sorguluyor. İçsel sorularla başlayıp çağın yaldızını döküyor. Utandırmayı deniyor çağını...