Dahası o zamanlarda konulmuş herhangi bir kural olmadan yapı ölçeğinde gayet muntazam diyebileceğimiz yapılar inşa ettik. Hatta dışardan biri gelip bu yapıların ancak belli kurallar çerçevesinde yapıldığını düşünürdü. Şu an ülkemizde diğer ülkelere nazaran iki-üç kat daha fazla imar kanunu olmasına rağmen, kentlerimize baktığımızda "Hiçbir kural olmasa bu kadar kuralsız yapılaşma olmazdı," der gibiyiz. Peki neden?
Eskiden inanç, vicdan, saygı gibi kavramlar vardı, bugün bunların yerine getirdiğimiz şeyler bizi delirtip işin tilkisi olmaya itti. Normalde hakka hukuka, yasalara tümüyle bağlı bireyler imar konusuna gelince sistemdeki açıklardan yararlanan bir parazite dönüşebiliyor. Buradaki asıl sıkıntı ise bunu yaptıktan sonra herkese övünerek bahsetmesi. Herkes de bu yapılanı hayranlıkla dinleyebiliyor.
Yeni sınırlar örerek oluşturulan cezaevleri tüm kentleri ele geçiriyor. Hiç kimse ses çıkarmıyor, hatta olan bitene yapılan övgüler sonucu sistem, daha fazlasını yapabilmek için daha fazla özgürlük istiyor. Sisteme verilen her özgürlük kendi özgürlüğümüzden alıyor ve bizim bunu fark etmemizi engellemek içinse medyayı kendi istekleri gibi kullanıyorlar.
Eskiden lüks olarak nitelendirebileceğimiz şeylerin ihtiyaçlaştırılması da verdiğimiz özgürlüklerin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin kentlerimizdeki hastaneleri, okulları, hava limanlarını, kamu binalarını halktan uzaklaştırdılar ve onlara ulaşmak için arabalar bir "ihtiyaç" oldu.