Ben bir bozkır çocuğuyum. Anadolu'nun en kurak havzası olan Tuz Gölü'nün hemen yanı başında, Şereflikoçhisar ilçesinin Acıkuyu köyünde toprak damlı, kerpiç duvarlı ve kireç badanalı bir köy evinde doğdum. Sekiz yaşıma kadar tatlı su nedir, bilmedim. Köyümüze adını veren kuyuların acı sularını içerek büyüdüm. Tarlalarında mayıs rüzgârlarına karşı dalgalanan ekinleri, gökyüzünde çığlıklar atarak uçuşan kırlangıç kuşlarını seyretmekti en büyük mutluluğum. Gölgesinde uyuyabileceğim, gövdesine tırmanabileceğim ve meyvelerini toplayabileceğim bir ağacımızın olmasıydı en büyük çocukluk hayalim. Evet, kavruk yüzlü, bağrı yanık bozkır çocuklarının hasretidir, yeşil.
Bu kitapta, Anadolu'da bozkır kültürünü yaşatan bozkırın kavruk yüzlü, bağrı yanık çocuklarının yani bizlerin hikâyeleri anlatılmaktadır. "Ben Anadolu'yum!", diyen herkesin, kendisine dair bir şeyler bulabileceği gerçek yaşam öykülerini okuyacaksınız. İnanıyorum ki bu kitabı okuduktan sonra hatırlamakta zorlandığınız tarihî köklerinizi gün ışığına çıkartmak üzere kendinizi bozkırlarda seyahat ederken bulacak; Mevlana'nın, "Biz bu topraklara sevgiden başka tohum ekmeyiz." dediği Anadolu bozkırlarında beyaz zambaklar açtırmaya çalışacaksınız. Nasıl ki kökü kuruyan bir ağaç, zamanla çürüyerek toprağa karışırsa, kökünü unutan bir insan da zamanla unutulup gider. Özün sözü, nereden geldiğinizi unutursanız, nereye gideceğinizi bilemezsiniz.