"Tarihte bazı olaylar vardır ki hem bir sonu hem de yeni bir başlangıcı ifade eder. Nitekim 550'lerin başında kutsal Ötüken'de Bumin Kagan'ın elçileri bozkırın kudretli hakimleri Juan-juan'ların sarayına gelir ve Juan-juan Hükümdarı'nın kızını isterler. Gücün verdiği sarhoşlukla askerlerinin silahlarını yapan halkın hadsizliğine sinirlenen A-na-kuei, tahtından fırlar ve şöyle seslenir: "Sen benim demir işlerimde çalışan kölemsin, nasıl bana söz söylemeye cüret edersin?". Bu hakaretten sonra artık Türkistan'da hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Yıllardır kinin ve nefretin bilediği silahlarını kuşanan Bumin ve İstemi kardeşler, halkına doğuşu muştulayan sefer emrini verdi. Bunun yok olmak veya yeniden dirilmek olduğunu iyi bilen ordu, yıldırım hızıyla hareket etti ve Juan-juan'larla karşı karşıya geldi. Tarihin en kanlı çatışmalarından birine sahne olan savaşta Juan-juan'lar tarihin derinliklerinde sonsuza dek kaybolurken, bozkırın enginliğinde adına Türk denilen bir millet, ataları Hunların mirası üzerinde yeniden doğdu.
Bu kitap; nesli kesilen, dili unutulan, tarihi bilinmeyen ve Türk tarihinin vazgeçilmez kesitini oluşturan Juan-juan'ları ana kaynaklar ışığında ortaya koyan bir çalışmadır. Sadece tarihçiler için değil, tarihin bütünlük içerisinde anlaşılması gerektiğine inanan meraklılar için de mühim bir boşluğu doldurmaktadır. Bunların yanında en önemlisi, Juan-juan'ların bilinmesi demek Gök-Türk tarihine dair eksikliklerin tamamlanması demektir".