Aşk estetiğine dair bir dilbeste olan Türk kültürü, mukaddes bir medeniyet dairesinde şekillenerek, medrese, tekke, konak selâmlıkları, köy odaları ve şifahî mahsullerden nasiplenerek sohbetin nâmütenahî huzurunda gönüller yapmış ve ufukları kuşatmıştır. Üslûp ise aziz bir nasip olarak gönül mülkünü tezyin etmiştir.
Böylece gelenek, has evlâtlar yetiştirerek yeni şeylerin söylenmesine ruhsat vermiştir. Fakat bu kemâl devrinin ardından, zeval, pek yaman gelmiş ve ikbâli idbara döndürmüştür. Gelenek, direnerek varlığını sürdürmekle birlikte, yoz bir hâlete tercih edilmiş ve bizi millet kılan varlık şartnamesi içinde yer alan naîf unsurlar sûikasde uğratılmıştır.
Osmanlı Türkiye'sinin dillere destan güzelliğe sahip son şehri Yozgat dahi, ziyade nasipliler ve bahtlılar arasındayken, heyhat ki, hazana dönen ömür baharı gibi gurûba yüz tutmuş, yüksek bir kültürle birlikte tarihî dokusu zedelenmiştir.
Yozgat, hayli zamandır, bir rüyadan arta kalmanın hüznü içindeki şehirdir!
Bu bakımdan Yozgat, kayıp şehirdir!
Yozgatlılar ise yatağına kırgın ırmaklar misâli kaybettiklerinin melâli andıran hasreti içindedirler! Yozgat, artık sadece hatıralarda ve kuyûd-ı kadîmenin evrâk-ı perişanı arasında yaşamaktadır!
S. Burhanettin Kapusuzoğlu kültür tarihi araştırmalarına mütevazı bir katkı yapabilme arzusuyla, kendi tabiriyle "keşkülde birikenlerden bir kısmını" bir araya getirmiş, kültür meseleleri çerçevesinde Yozgat'ın nağmelerdeki ahengini ve imanımızın nağmelere akseden saltanatını nispeten de olsa aksettirmeye çalışmıştır.
Bozoknağme bu hâliyle, hiç geçmeyen geçmişin, eskimeyen yeninin yani geleneğin kapısını aralıyor ve okuyucuyu hâfıza tazelemeye davet ediyor!
Çünkü Dem Bu Demdir...