Dünya mı küçüktü yoksa devletler mi büyük?
Ya büyük devlet olmanın gereği neydi?
Geniş topraklar veya güçlü ekonomiler mi?
Belki zaman ve mekândan bağımsız olarak, yeryüzünün en ücra noktalarına erişebilmek, yetişebilmekti büyük olmak.
Yardım çağrısına kulak vermekti, el uzatmaktı, feda olmaktı büyük olmak.
Sömürmeden, fayda gözetmeden diğerkâmlıktı belki…
Büyük olmanın erdemini kuşanmış devletlerin büyük insanları vardır, yardım çağrısına uzanan 'el' mahiyetinde. Beklentileri işiten 'kulak' olma görevini üstlenen insanları vardır. Hayatlarını, çevrelerini ait oldukları o büyüklüğe adayan nice şahsiyetler vardır. Millet ve devlet olarak sunulan o asil duruşun parçalarıdır onlar. Tıpkı Bree Sokağı 122 numaralı binada başlayıp nice kimselere erişen o gizli elin günümüze kadar uzanan sayısız damarları gibi…
Elinizdeki kitap on dokuzuncu yüzyılda Güney Afrika'dan tüm kıtaya yayılan hatta Asya ve Avrupa ile bir kültür köprüsü kuran Türk münevverlerinin tarihsel varlıklarını anlatmaktan daha fazlasını vadediyor.