İngiltere'nin AB'den ayrılmasına ilişkin olarak yapılan referandumda sonucun 'hayır' yönünde çıkmasını ifade eden Brexit (İngilizce British exit ifadesinden) bütünleşme sürecinde yeni bir dönüm noktası oluşturmuştur.
İngiltere'nin Avrupa bütünleşme sürecine yaklaşımı başlangıçtan itibaren diğer üye devletlerinkinden farklılık göstermiştir. Öyle ki İngiltere'nin bu sürece katılımından ve AB üyesi olmasından sonra dahi Birlik ile ilişkisi kimi zaman gerilimli olmaktan uzak kalamamıştır.
Aslında bu ilişkinin sürdürülebilirliğinin sorgulanmaya açık olmasının temelinde işte bu yaklaşım farklılığının bulunduğu anlaşılmaktadır. Zira AB'nin kuruluşu ve gelişimine tanık olunan bütünleşme süreci üye devletlerin Birlik lehine gerçekleştirdikleri kapsamlı yetki devri temelinde şekillenmiştir. Buna karşılık İngiltere egemenlik yetkilerinin bu şekilde AB'ye devredilmesi karşısında belki de en temkinli yaklaşımı sergilemiş ya da isteksiz davranmıştır. O nedenle, Avrupa bütünleşmesi bağlamında tek paraya geçişi sağlayan Ekonomik ve Parasal Birlik ve sınır denetimlerinin kaldırıldığı Schengen Anlaşması gibi en iddialı projelerin dışında kalmayı tercih etmiş olan bu ülke bakımından sürecin üyelikten çekilme kararı ile yeni bir boyut kazanması belki de kaçınılmazdı. Ancak bu kopuşun bütünleşmenin bu denli ilerlediği bir aşamada gerçekleşiyor olması AB'nin de bu gelişmeden etkileneceğini göstermektedir. Zira AB yalnızca üye devletlerden Birliğe yapılan kapsamlı yetki devriyle yürütülen bir mekanizma olmaktan ibaret değildir. Bütünleşme süreci de bu uluslarüstü eğilim ile üye devletlerin ulusal egemenlik yetkilerinin korunması yönündeki karşıt eğilim arasındaki uzlaşmaya dayanmıştır.
O nedenle İngiltere'nin AB'den çıkışının bu iki karşıt eğilimden ulusal egemenlik yetkilerinin korunması doğrultusunda olanı güçlendireceğini tahmin etmek güç olmayacaktır. Zaten bu eğilimin bütünleşme sürecinin başlangıcından itibaren varlığı böyle bir uzlaşmayı gerekli kılmıştır. Dahası bütünleşme sürecinin ilerleyen aşamaları boyunca egemenlik yetkilerini koruma yönündeki bu eğilim kendini göstermeye devam etmiştir. Hatta bütünleşme sürecinin ilerlemesiyle bu karşıt eğilimin de güçlendiği gözlenmiştir. Zira Brexit kararı da bu sürecin son aşamasında gelmiştir. Çünkü AB üye devletlerin yetki alanında ulusal düzeydekine koşut olarak yetki kullanmaktadır. Bu da bütünleşmedeki her ilerleme aşamasında ulusal egemenlik yetkilerinin korunması yönündeki karşıt eğilimi güçlendiren bir etki yaratmaktadır.
Dolayısıyla ilk bakışta aynı eğilimin görece daha güçlü olduğu üye devletlerin benzeri adımları atması beklenebilecektir. Ancak İngiltere'nin Birlik ile ilişkilerinin niteliğinin başlangıçtan itibaren farklılık gösterdiği açıktır. Öyle ki başlangıçtan Brexit kararının alınmasına kadar bu durum belirgin olarak gözlemlenebilmektedir. Ayrıca ulusal egemenlik yetkilerinin olabildiğince korunması yönündeki eğilimin giderek güçlenmesi Brexit kararının da temel nedeni olarak karşımıza çıkacaktır.
Önsözden