On beş asırlık tasavvuf tarihi içinde Cumhuriyet dönemi elbette hususi bir yere sahiptir. Tasavvufi hayat açısından Aralık 1925 tarihi bir dönüm noktası olmuş, yüzyıllardır var olan tekkeler kapanmış, İstiklal Harbinin lojistik kaynaklarından biri olan dergahlar sırlanmıştır. İlk meclisin açılışında ziyaret edilen Hacı Bayram Veli'nin türbesiyle birlikte bütün türbelere kilit vurulmuştur. Şeyh, derviş, mürid, halife, çelebi, dede, baba gibi terimlerin kullanılması dahi yasaklanmış, tasavvufla ilgili neşriyata da uzun süre ara verilmiştir. Yüzyıllardan beri akıp gelen bu nehrin önüne konan set ne kadar dayanabilecekti? Bir başka ifade ile nehir yatağını aradığında nasıl bir çözüm bulunacaktı? Makale ve inceleme yazılarının bir araya getirildiği bu eserinde Mustafa Kara; Cumhuriyet döneminde tasavvuf kültürü ve neşvesini, gerek kurduğu gönül halkalarıyla gerekse yazdığı metinlerle yaşatan şahsiyetlere odaklanmaktadır. Nakşî şeyhi Abdülaziz Bekkine'nin irşadıyla girdiği tasavvuf âleminin güzelliklerini felsefî kültürüyle mayalayarak yeni bir düşünce ve dil kuran Nurettin Topçu ve Hareket çevresi ile bu dönemin kapısını aralıyor. Evinde, gönül kozasını örerken kurduğu sohbet halkası ile okuduklarını, duyduklarını, düşündüklerini talip olanlara aktaran Abdülaziz Mecdi Efendi; dergahların kapısına kilit vurulduğu yıllarda Fususû'l-hikem'i şerh eden Ahmed Avni Konuk; tekke psikolojisinin iş hayatıyla olan rabıtasına dikkat çeken Sabri Ülgener; tasavvuf ve tarikat dünyasıyla çocukken kurduğu bağı yıllar sonra Melâmilik ve Melâmiler adlı teziyle güçlendiren Abdülbaki Gölpınarlı bu kitabı süsleyen şahsiyetler arasında.