Selçuklulardan itibaren gelip yerleştiğimiz bu topraklarda, yani Anadolu ve çevresinde yer alan topraklarda, yaklaşık bin yıldır yoğurduğumuz ve üst üste koyarak zenginleştirdiğimiz, kendimize özgü değerlerimizin ifadesi olan şiirler, hikâyeler, masallar söylendi, anlatıldı, yazıldı. Bunlar, bu topraklarda yaşayan insanların dünyalarını yansıtan, bize özgü metinlerdi. Zaman zaman yabancı sesler de duyulmadı değil ama insanımızın gönlünde yatan aslan her zaman var olmayı sürdürdü. O aslanın sesine tercüman olan, onu belli kalıplara dökerek edebî metinler olarak önümüze getiren sanatkârları gündeme taşımak, onları alkışlamak, yüreklendirmek, eserlerini bayraklaştırmak, biz edebiyat tarihçilerinin asli görevidir.