Bulanık Adam
Ve Oğul, bilesin ki şu zahiri dünyada yaşanan ruhun isteklerinin aslı değil, suretidir ve o suretin gerçek olduğuna kendini inandırmak için hayallerine öyle öyküler anlatır ki insanlık, öykülerin gerçekliğine kendini inandırdıkça ruhunun uzaklaştığını fark etmez ve ol fani nihayetinde körleşmiş gözlerle gördüğünü sandığı âlemle ruhunun yerine getiremediği talepleri arasın-da arafta kaldığı bir yaşam sürmeye mahkûm olur. Seksen yaşına merdiven dayamış, tek arkadaşım dediği köpeği Mojo’yla birlikte yaşayan A, uykusuz kaldığı bir gecede tüm yaşamını yeniden yaşıyor. Zamanı geri sararak, artık yanında olmayanlara okumayacakları, göndermeyeceği mektuplar yazarak… Mektuplardaki kelimelerden doğan öyküde kendini anlattığını, Mojo’nun yaşam sevincinin, sevgisinin, anın farkında olmak olduğunu algılamadan… Ahmet Erözenci, Bulanık Adam’da var olmak kavramını yazıyor. Duygularımız hissettiklerimiz mi, bize hissettirilenler mi? Zaman ne denli bizim kontrolümüzde? Ruhun bize hayal ettirdiği yaşam mı gerçek, sürdürdüğümüz yaşam mı? Sevgi içten hissedilen bir duygu mu, daha iyisini bulamadığımız için kimi durumlarda kullandığımız bir kelime mi? Yaşanmamışa özlem duyulabilir mi? Bulanık Adam, okuru kendisiyle yüzleşmeye davet ediyor.
Devamını Oku