"Deneyimlerimiz her şeyin önüne geçer ancak çoğunlukla bu deneyimler inanılmaz derecede çarpıtılmıştır: Bize öğretirler ama iyi öğretmezler."
Psikoloji alanındaki akademik çalışmaları ve özel hayatında deneyimlediği bir dizi talihsizlik sonucunda Maria Konnikova, yaşamımızda neyi kontrol edip neyi edemeyeceğimiz sorusunun cevabını aramaya başlamış, şans faktörünün ne denli önemli bir rolü olduğunu araştırırken de pokerle tanışmıştır. İşin ilginci Konnikova daha önce hiç poker oynamamıştır, hatta oyunun kurallarını bile bilmemektedir. Tüm bunlara rağmen bu alanda önemli başarılara imza atarak yaşayan bir poker efsanesine dönüşmüş bir ismi, Erik Seidel'ı akıl hocası olmaya ikna eder. İkili son derece rekabetçi bir dünyada ertesi yılın Dünya Poker Serisi'ne hazırlanmaya başlar.
Seidel'ın rehberliğinde kazanmaya başlayan Konnikova bu süreçte karşılaştığı dişli rakiplerini birer birer yenmekle kalmaz, kendisi hakkında da pek çok şey öğrenir. Artık okuyup anlamaya çalıştığı sadece rakiplerinin yüz ifadesi değildir, kendisini de tanıma ve anlama vakti gelmiştir. Masada ve hayatta doğru kararlar vermesine engel olan farklı ruh hallerini tespit etme yolunda büyük aşama kaydeder. Dahası bu zorlu yolculuk sayesinde şansın ne olduğu veyahut olmadığı gibi hayata dair pek çok konuda aydınlanma yaşar. Bir yılı aşkın bir sürede katıldığı turnuvalardan ciddi para kazanmaya başlayan ve sonunda kazancı yüz binlerce doları bulan yazarın öğrendiği en büyük blöf, becerinin yeterli olduğudur.
Zaman zaman önümüze kötü kartlar dağıtılacaktır; fakat böyle zamanlarda sonuçtan ziyade o kartları nasıl oynadığımıza odaklanırsak karanlık dönemleri atlatabilir ve şansın kapımızı tekrar çalacağı günü az kayıpla bekleyebiliriz. Hayat da poker gibidir aslında: Odaklanmış bir zihin ve biraz beceriyle en güçlü elleri bile alt etmek mümkündür.