Abdullah Rıza Ergüven, günümüzün ozan, yazar, denemeci, eleştirmen ve düşünbilimcilerinden, 1925'te Avanos'ta doğdu. 1952'de İstanbul Üniversitesi Türkoloji Bölümü'nü bitirdi. Resmi bir kurumda çalışırken çeşitli baskı ve yıldırılar karşısında görevini bırakmak zorunda kaldı. 1967'de İsveç'e gitti. Wennergrens Center (1968-71)'de İsveç Dili ve Yazını öğrenimi yaptı. Bir süre çevirmen olarak çalıştı. (1972-77). 1978-90'da Stockholm Üniversitesi'nde Öğretim Görevlisi Lektor i turkologi ve Araştırıcı olarak çalıştı. 1990'da emekliye ayrıldı. Çeşitli gazete ve dergilerde şiir, çeviri, inceleme, araştırma, eleştiri, deneme ve düşünbilimsel yazılarını yayınladı. 'Yasak Tümceler' romanında konusal açıklamalar 'Dine hareket' ve 'Anadolu insanını uyandırıyor' gerekçesiyle yaklaşık iki yıla mahkum oldu. Dinlerin Kökeni ve İslan'da Reform yapıtına soruşturma, Gece de Güneş Doğar romanıyla Papirüs dergisinde çıkan bir yazısı da özdeş suçlamayla yargıya verildi. Abdullah Rıza Ergüven, 16 Ağustos 2001'de yaşamını yitirdi. "... Raporculardan ilkinin Moon Tarikatı'ndan olmasına, Hukuk Profesörlerinin de raporlarını, Tarikatçı Profesörü öykünerek yazmalarına karşılık; her iki raporcu da onaylamaları, adaletin ortak yanlışta birleştiklerini kanıtlıyordu. Bu da adaleti sarsan bir uçurumdu! Benim anlamadığım büyük oyunlardan biri de, İslam Prof. bilirkişinin Moon Tarikatı'ndan olmasıydı! Duruma göre Prof. bilirkişi hem Müslümandı, hem de Hıristiyan! Demek bir değil, ikili oynuyordu! Oynamak ne demek? Yargılıkla alay ediyordu adalet adına! Sonra bu ikili oyunun 1400 yıldan beri oynanan büyük oyunun bir başka senaryosu olduğunu anladım. Yargılıkta buna kendim tanık olmayıp da, aynı şeyi başkasından duymuş olsaydım inanamazdım! Bunu beni sorgulayan yargılığın ne yargıcı, ne de savcısı gözönüne aldı. Sonra iyice anladım ki sokakta olduğu gibi savcılar, yargıçlar kördöğüşüne kapılmışlardı. Ama yargılıkların savcıları, yargıçları, 'Türkiye Cumhuriyeti laik ama, ben değilim. Ben müslümanım!' diye hakarette bulunan Cumhurreislerine Başbakanlara hiçbir şey yapamıyor, bön bön bakıyorlardı! Büyük oyunun bitmez tükenmez senaryosuydu içimizdeki cehenneme yapışık!.."